31 Mayıs 2013 Cuma

içim yanıyor...


Ne zaman nasıl böyle olduk bilemiyorum. İçim gerçekten kan ağlıyor. Artık ne gazete okuyabiliyorum ne de haber seyredebiliyorum. Her yerde vahşet, cinayet, hırsızlık, savaş. Yeni bir başlık daha eklendi hayatımıza biber gazı.
Bir ülkede adalet böyle mi olmalı? P.olis sadece güvenliği sağlayan bir birim değil miydi? Şimdi ne oldu?
T.aksim G.ezi P.arkı, bir avuç yeşilliği kalmış memleketimin Taksim’deki tek çayır çimeni. AVM olacak dendi. İnsanlarda ne güzel toplandılar gittiler eyleme. Eylem dediğime bakmayın sadece protesto, ne kavga var ne bir sorun. İnsanlar geceliyorlar parkta, çadırlarını almışlar gelmişler. Ne güzel. Sesi çıkan bir avuç insan. Ama işin aslı öyle değil işte. Gece polisler basıp alanı b.iber gazı sıkıyorlar çadırların içine. Çadırları yakıyorlar. Bugün de devam ediyor biber gazı operasyonu. Hatta metro istasyonu girişine sıkıp kapıları kapatıyorlar. Çoluk çocuk, bebek, yaşlı hepsi mahvoluyorlar içeride. Sokakta oturan evine gitmeye çalışan, yolu oradan geçen herkes mahvoluyor. İnsanlar yaralı, ambulans sokulmuyor. Divan oteli yaralılara kapılarını açıyor ama oraya da gaz sıkılıyor.

Yazarken içim acıyor. Bir resim gördüm p.olis geçerken yolda duran köpeğin üzerine sıkıyor gazı. Nasıl canım yandı anlatamam. Anne olmanın da verdiği bir duygusallıkta var. Orada ben de olabilirdim, kızımla geziyor da olabilirdim. Gezmesem anne olmasam da nasıl dayanır bu sahnelere insan yüreği.
Türk olmaktan değil ama Türkiye’de yaşıyorum demeye utanıyorum artık. 

23 Mayıs 2013 Perşembe

Hedefler


Şimdi düşünüyorum da, eskiden ne çok vaktim varmış. Eve gelip yemek yedikten sonra neler yapıyormuşum hiç hatırlayamıyorum. Hafta sonları saat kaçta kalkıyordum, vaktimi nasıl değerlendiriyormuşum hiç biri aklımda değil. Çocuktan sonra zaman yönetimi gerçekten büyük sorun. Bunun için düzenli bir hayat yaşamak ve ne yapacağınızı önceden planlamanız lazım. Artık elimde Belinay’ın kirli bezi varken ve onu atmaya giderken yapacağım 2.adımı düşünmeye başladım. Başka türlü başa çıkabilmek mümkün değil çünkü.
Dün akşam yazlıklarımızı çıkarttım. Onlar bile o kadar çok birikmiş ki. Artık dev gibi bir insanım mesela, ve ne kadar rejim yaparsam yapayım asla içine giremeyeceğim kıyafetlerim var hala dolapta. Dün akşam temizledim onları. Battal boy çöp torbası poşeti verilecek kıyafet çıktı. Çıktı da bunları kime vereceğim? Belediyelerin aslında böyle bir hizmeti olmalı. Gelip evden almalılar. Ama kıyafetleri hazırlıyorsun ve verecek yer bulana kadar üstünde kalıyor yük olarak.

Belinay’ın küçülmüş kıyafetlerini zaten LÖSEV’e ayırdım. Ama onları da verebilmek için araba ile gitmem lazım ama araba kullanmıyorum ne yazık ki.

Gündüz işte olunca, akşam da çocukla uğraşınca kendime ayıracak zamanım kalmıyor. Manikür pedikür yaptırmayalı çok oldu. Saçlarımın dip boyası geldi. Kaşlarım İbrahim Tatlıses gibi oldu. Bunlara acil çözüm bulmam lazım. Manikür ve pedikür için işyeri yakınında bir yer bulacağım. Ama saçlarım ve kaşlarım için aynı şeyi söyleyemem çünkü onları kendi kuaförümden başka bir yere yaptıramam.

Dolapların içinin düzenlenmesi ve atılacakların atılması lazım. Biriktikçe birikiyor çünkü ve ben fazla kalabalığa asla gelemiyorum. Zaman yönetimi dedim ya, benim zamanımı akşamları keyif yapmak ve televizyon izlemek alıyor. Bundan böyle akşamları televizyonu minimuma indireceğim. Veya yapacaklarımı televizyon seyrederken yapacağım.

Araba kullanmayı öğrenmem lazım. 35 yaşıma geldim bunca zaman hiç yokluğunu hissetmedim ama şimdi şimdi ne kadar gerekli olduğunu anlıyorum. Arabam altımda olsa gerçekten yapamayacağım iş yok.

Ve en önemlisi rejim. Hamile kalmadan 1 sene evvel diyetisyen kontolünde rejime başladım. Fıstık gibi kilo verdim. 14 kilo civarında. Sonra hamile kaldım. Ardından şeker çıktı hep diet hep diet. O kadar sıkılmışım ki şu anda hiç diet yapasım yok. Ama kilolarım olduğu gibi duruyor. E yanında insülin direnci de var. Veremiyorum haliyle. Kilodan çok artık sağlık canımı sıkmaya başladı. Şeker hastası olma potansiyelim var ve ben kilo vermek için çaba sarf etmiyorum.
Eliptik bisiklet: Her akşam 10 dakika üstüne çıkabilmeliyim hiç olmazsa…

Gibi gibi gibi hedeflerim var. Bakalım ne kadarını uygulayabileceğim. 

16 Mayıs 2013 Perşembe

Arkadaşlarım...

Arkadaşlarıma yakından bir göz atalımmmm...

Öncelikle Abim Doruk'u tanıtayım size...Kendisinin saçını başını yoluyorum ama sağolsun hiç sesini çıkarmıyor.


Bu da Abimle kuzenim Alara...

İlk tatil arkadaşım Masal. Bu resmimiz Bodrum'da çekildi. Aramızda tam 1 yaş fark var. Ben burda 4 aylığım. Masal'da 16 aylık. O yüzden şimdilik Masal benle ilgilenmiyor. Ama 2 sene sonra tozu dumana kattırıcaz.  

Burda da ben 1, Masal 2 yaşında...

Veeeeeee 3 silahşörler. Daha doğrusu Masal ve ben, ve bodyguradımız Doruk (abim olan Doruk değil, ,isim benzerliği). Çok kahrımızı çekiyor Doruk. Devamlı "Doruk Masal'a bak düşmesin, Doruk, Belinay'ı oyala sıkıldı" diyorlar. Ama Doruk, abim olan  Doruk'u bulunca beni unutuyor. İlerde hesabını soracağım :)



Ayşe Melis. Aramızda 6 ay var. Melisi'in 1.yaş doğum gününde çekildi. Birbirimizle hiç alakamız yok bu resimde. Herkes çıkarlarının peşinde koşuyor :)



Veeee 6 ay sonra. Yan yana durmaya başlamışız. Gelişme var :)


Veeee yakışıklı Efe Kıvanç...İlerleyen zamanlarda babamın Kıvanç ile gidersen gidebilirsin yoksa olmaz diyeceği zamanlar olacak. Şimdiden yalakalık yapayım ben Kıvanç'a :) Bi de yanında çığlık atmamam lazım. Korkuyor, ama alışsın canım, kız milleti cazgırdır :)

Bu da Kartal Özgür...Koyu Beşiktaşlıdır aynen benim gibi. Kombineleri alır, maça gideriz artık...



Bu da Halil Efe. İlk defa gördüm kendisini doğum günümde. Çünkü annesi devamlı arkadaşımı alıp Zonguldak'a götürüyor. İstanbul'da oldukları zaman görüşürüz artık. 





1 yıl nasıl geçti?

Yazmaya zaman zaman ara verdiğim için Beloş'un gelişim evrelerini buraya koyamadım. Oysa istedim ki bir blogum olsun ve ilerde Beloş bunları okusun.

Kendime koyduğum yeni hedeflerim var. Bunların arasında blogumu ihmal etmeme de bulunuyor. 

Evet şimdi başlayalım. Az yazılı bol resimli bir post sizi bekliyor...

                                          Ben doğdum...Doktorum Tayfun Osmanağaoğlu...




Binbir surat derler bana...


 Oyuncaklarımla oynadım...


Çok güldüm

Çok ağladım


İlk defa ayaklandım. Suratımdan da belli...Sonra reklamlarla tanıştım...


Bilgisayarla oynadım...Kitap okudum


Hayatın anlamını çok kez düşündüm. Ama sebze çorbası mı oyun mu karar veremedim...

Çok gezdim. Hep pusetlerde uyudum. 

İlk yılbaşımı çılgınca kutladım...Yetmedi evde devam ettik, uyutmadılar beni...


Babamla televizyon seyrettim.


Kuaföre gittim. İbibik topuzu yaptırdım.


Gözlük takmaya bayıldım


İlk arabam, pardon uçakmış o :)

İlk trenim

 Parmak ucu denemelerim


         Odamı dağıttım                                                   Piyano çaldım...

Abime hastayım. Kuzenim'e de...

Hasta Beşiktaşlıyım...

Başka takımdansanız döverim...

Ananemle yatak keyfi...

Bu da balkon keyfim...

Çimle tanıştm Elimi süremiyorum...

 Ananem bana keçi kulak yapıyo...


 En sonunda kıza benzemeye başladım...



         Salıncağa bindim ilk defa...                                                      Annem beni Bağdat caddesinin tam      ortasına koydu. Cesaretli kadın :)


Veeeeee işte 1 yıl böyle geçti...Şimdi önümüze bakalım. İlk hedefim yürümek, ve geçen sene gittiğim Bodrum'da bu sefer denize girebilmek...





15 Mayıs 2013 Çarşamba

23 Nisan...Çocuk bayramı ve Doğum günü

Az laf çok resim var bu sefer. 23 Nisan'ın resmi tatil olması sebebiyle tam gününde kutlayabiliyoruz doğum gününü.

Bizi bu özel günde  yalnız bırakmayan ailemize, dostlarımıza, Belinay'ın müstakbel en yakın arkadaşlarına çok teşekkür ederiz.

Böyle güzel bir doğum günü organizasyonu ve dillere destan doğum günü masası ve süsleri ile günümüze güzellik katan Hansel ve Gretel'e ve bugünümüzü ölümsüzleştirip, objektifinden bal damlayan Betül Telli'ye  ise ayrıca teşekkürler ederiz.