28 Ocak 2013 Pazartesi

Puset ve mama sandalyesi sorunsalı

Puset alımı her yeni ebeveyn için bir sorundur. Hem en iyisi olsun istersiniz hem kolay kullanımlı. Bir de geri dönüşü yoktur bu işin, çünkü pusetler özellikle travel sistemler ateş pahası. Bin bir çeşit olması ve kafa karıştırması da cabası…

Biz puset alırken bir arkadaşımızın tecrübelerinden yararlandık. Zaten 2 marka arasında kalmıştık. Concord ve Maxi Cosi.

Concord’ın puseti gerçekten çok güzel. Kullanımı acayip rahat. Zaten maxi cosi’nin ana gövdesi 3 tekerlekli olduğu için ben tercih etmedim. Concord’un yol tutuşu daha güzel. Araba almıyoruz, puset alıyoruz :)

Şunu söyleyebilirim ki eğer travel sistem alacaksanız Concord’u şiddetle tavsiye ederim. Fakat ana kucağını kesinlikle maxi cosi alın. Concord’un ana kucakları çok kullanışsız ve basit. Gerçi şimdi yeni modelleri çıkmış ama bildiğimizden şaşmayalım. Yolda 10 ana kucağından 9’u maxi cosi. Üstelik puseti Concord’dan alıp ana kucağını ufak bir aparatla maxi cosi de alabilirsiniz.



 

Yazın çok rahat ettik, o ana kucağına rağmen. Ama bu pusetler 2 kişiyken rahat. Nasıl mı?

Öncelikle ana kucağı ile kullanırken daha rahat. İstanbul’daki apartmanlara dikkat ediyorum hiç biri düz ayak değil. Ya apartmana girerken dışarıda yada apartmana girince içeride muhakkak 5-6 basamak bulunuyor. Niye düz yapmazlar bu apartmanları da, asansörden inince hop kendimizi dışarı atamıyoruz? Veya puset ve tekerlekli sandalyeler için yapılan rampalar niye yok? Varsa da niye bu kadar dik? Hem dik hem de mermer? Hangi akla hizmet mermer yaparsın buraları? 10 kiloluk puseti o dik rampadan iterken kay diye mi acaba? Neyse konuyu dağıtmamayım ben, işte bizim apartmanda da asansörden inince 6 basamak var ve rampa yok. Asanörden inince ana kucağını çıkartıyorsunuz merdvenden indirip yere bırakıp sonra dönüp puseti aşağı indiriyorsunuz, sonra ana kucağını takıp yola devam ediyorsunuz. Eğil kalk eğil kalk.

Bu gene kolay, ana kucağını çıkartıp normal pusete geçince bu da olmuyor. Kucağımda Belinay, diğer elimde 15 kiloluk puset merdivenden iniyor, Belinay’ı 2 dakkalığına yere oturtup o ağır hantal şeyi açmaya çalışıyor (çünkü bu sistemler tek elle açılıp kapanmıyor genelde) , açınca Belinay’ı bindirip yola devam ediyorum. Dönüşte de aynı işkence. Bir yandan pusetle uğraşırken kızı kontrol etmek de çok zor oluyor.

Ama arabanız varsa kolay. Çünkü puseti her daim bagajda tutup, çocukla aşağı inip onu 2 dakika oto koltuğuna koyup bu işlemleri yapabilirsiniz. Zaten arabanız varsa gideceğiniz yere de arabayla gider hop indirip hop halledersiniz.

Fakat ben araba kullanmayı bilmiyorum, (başka bir yazımda bu konuyu irdeleyelim lütfen) evim Bağdat caddesine ve sahile çok yakın. Dolayısıyla ben genelde yaya olarak dolaşıyorum.

İşte bu sıkıntılar beni baston puset arayışına itti. Sordum sorşturdum, en iyisinin Maclaren olduğunu öğrendim. En iyisi dediğime bakmayın, çevremdekiler hep MAclaren almışlar, onlar önerdiler, diğer markaları denemedikleri için aslında en iyisi demek yanlış olur.

Haftasonu kendimi mothercare de buldum. Malaren’lerin 2013 modelleri gelmiş. (Gene araba alımı gibi oldu) 2012’den farkı tam yatıyor oluşu. Renkte çok kararsız kaldım. Beğendiklerimden biri siyah-lime yeşildi, diğeri de gri-nar çiçeği idi.

İlkini F.enerbahçe renklerine benziyor diye eledi Bibi. Hem de bizimki erkek çocuğuna benzediği için kız rengi olsun biraz dedik. Ve indirimden (inşallah daha da inmez) bir tane kaptık. Adam tanıttı bize puseti bakın böyle açın böyle kapayın diye, denedim, o nasıl bir rahatlık öyle. Tek elle 3 saniye sürdü, bayıldım. Havalar biraz güzelleşsin, Beloş’un doğum gününe yakın kullanmaya başlayacağım.



Peki diğer puset ne olacak diyenler? O bri sonraki kış kullanılmak üzere yuakrı kaldırılacak. Çünkü bu travel sistemlerin bir güzelliği de sıcak tutması. Baston puset kışın kullanılmaz mı? Tabi ki kullanılır ama amaç pusete ödediğiniz ücreti amorte etmek…



 

Mama Sandalyesi

Ahh ahhhh çok dertliyiz bu konuda. Gene tavsiyeler üzerine Babaannesi Çiçibon’a mama sandalyesi aldı. Chicco, gayet rahat görünümlü yüksek ve heybetli. Ama gel gör ki televizyonda reklamlar yoksa kendisini orda oturtmamızın imkânı yok. Biz de yemek yerken istioruz ki kendisi de masada otursun sofra adabını öğrensin. Ama eline muhahhak oyalayacak bir şeyler vermek gerekiyor. Ekmek, değişik bir mutfak aleti vs. Yoksa kıyametler kopuyor, ağlamıyor da çığlık atıyor :)



Biz ilk başlarda oturmayı sevmediğini düşündük, fakat dışarıda o plastik ikea sandalyelere oturduğunu ve bayağı bir oyalandığını fark edince dumur olduk tabi. Ciddi ciddi mama sandalyesini değiştirmeyi düşünmüyor değilim…



23 Ocak 2013 Çarşamba

Yine mi anestezi???



Doğumdan sonraki ilk günlerin kolay geçtiğini söyleyemem. Öncelikle bilmediğiniz bir canlıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Eve gelince altını nasıl değiştireceğim, nasıl banyo yapıcak, nasıl emzireceğim, emzirirken uyuyakalırsam, ya gece uyanırda ben duyamazsam, eyvah kusuyor, ya boğazına kaçarsa, karnı doydu mu, eyvah yoksa gaz mı korkuları insanı yiyip bitirirken, evde tıkılı kalmak, bu çocuğa ben ya iyi bakamazsam endişeleri beni depresyona soktu. Depresyon diyorum çünkü şu anda ruh halimi daha iyi gözlemleyebiliyorum ki gerçekten ağır depresyon geçirmişim. Çevreme çok yansıttım mı yansıtmadım mı bilmiyorum. Geçenlerde yazdığım günlüğü okudum da, aynı sıkıntıyı daraltıları bir daha yaşadım ve çok üzüldüm. Oysa güzel geçmesi gereken zamanlarmış. Keyfini çıkartman gerekirmiş bunu şimdi anlayabiliyorum. Neyse ki atlattım kısa sürede. Daha uzun sürenleri de var.

Ben bilmeden bu depresyonlarla uğraşırken 18 Mayıs 2012 sabahı bir kalktım ki yerlerdeyim. Canım hiç bişey yapmak istemiyor, yataktan bile çıkamadım uzun süre. Acayip sinsi bir mide bulantısı. Geçer dedim uyandım. Bizim bızdıkda kalkmıştı zaten. Onu e.mzirdim. Biraz bir şeyler atıştırdım ama yok mümkün değil geçmiyor mide bulantısı. En sonunda zaten biraz çıkarttım. Bir 15 dakika kadar rahatladım. Fakat sonra tekrardan başladı. Ama bu sefer feci bir bulantı tarif bile edemem. Annem’e “ben hastaneye kadar gidip geleyim, buzlukta süt var onları kullanırsın” dedim çıktım. Ama nasıl kötüyüm kendimi taksiye zor attım ve “acile gidelim, belirtilerim bunlar bayılırsam siz söylersiniz doktorlara” dedim. Bunu dedikten sonra zaten adam bayağı bir hızlandı.

İşin kötü tarafı annem evde Çiçibon ile birlikte (bundan sonra kızımın adı Çiçibon olarak geçicek) Bibi Bursa’da hem de toplantıda. Arıyorum ulaşamıyorum. En sonunda can ciğer kuzu sarmalarımı aradım. Ben hastaneye gidiyorum yanıma gelin dedim. Sağ olsunlar hemen geldiler.

Ben acile girdim ama nasıl bir ağrım var. Nasıl bir bulantı. Hemen serum bağladılar, elle muayane yaptılar, ultrasona sokacağız dediler. Tamam dedim gireyim ama su verin ki idrarım gelsin hızlansın iş. Yok veremeyiz dediler. Ben çıldıracağım tabi çünkü hastaneye gidiyorum diye evden çıkmadan önce tuvalete girdim. Tuvaletimin gelmesini beklemek demek min. 1 saat, hele susuz 2 saat demek. Nasıl bir sancım var bir an evvel ultrasona girmek, derdimin anlaşılması ve ilaçlarımı alıp evime dönmek. Evde 25 günlük bebek var. Daha bir aylık bile değil. Yapacak bir şey yokmuş. Bekleyecekmişiz.

Ben bekliyorum ama ağrım gittikçe artıyor, midem deliler gibi bulanıyor. Devamlı çıkartıyorum ama artık çıkacak birşey kalmayınca bir hap verdiler. Çıkartmanı önlüyor ama mide bulantısını değil. Daha da beter.

Saat 14:30

Bu sırada zaten Bibi’ye ulaştık, Bibi telaş oldu ve geri dönüş yoluna geçti. Bizde saat 15:30 gibi ultarsona doğru yol aldık ama benim sancım iyice artmış tek hareketimle inim inim inliyorum. Tekerlekli sandalye sarsılıyor ben bağırıyorum, inliyorum, ağlıyorum. Bu kadar sevimsiz bir haldeyim. Zar zor yattım ultrasonun altına. Adam zaten tek yere değdirdi ultrasonu ve “tahmin ettiğim gibi apandisit, ameliyat olacaksınız” dedi.

Dalga mı geçiyorsunuz dedim. 25 gün önce doğum yaptım ben, daha sezaryen izlerim kapanmamış, evde bebek var diyorum adam doğal olarak “hanımefendi apandisit acil bir ameliyattır, estetik ameliyatı değil ki bekleyelim” diyor. Ben feryat figan. Gene mi anestezi, gene mi anestezi diye bağırıyorum.

Doğal olarak beni dinlemediler, götürdüler acile gene. Yatırdılar beni oraya. Doktoru beklemeye başladık. Ağrı gittikçe artıyor, dayanacak gücüm kalmamış. Bu arada o günü hatırlayanlar vardır muhakkak, İstanbul’u sel almış götürüyor, feci yağmur, gök gürültüsü, fırtına…Bibi gelmeye çalışıyor ama feribotlar iptal. Ben hiç birini ne gördüm ne duydum tabi. Zaten saat 4’den sonra olanları pek hatırlamıyorum. Tek bildiğim inliye inliye yattığım. Daha sonra tesadüf eseri, acilde yan tarafta yatanlar bir arkadaşlarımızın komşusu çıktı. Ziyaretler sırasında ortaya çıktı, onlar duymuşlar benim inlemelerimi. Hep dua etmişler.

Bir süre sonra bilincimin hiç yerinde olmadığını hatırlıyorum. Kendinden geçmek ama çevrende olan bitenlerden haberdar olmak. Ağrı kesicide yok. Bekledim durdum öyle.

Saat 19:30’du doktor geldiğinde.

19:30…Tam tamına 5 saat…

Ben doktoru görünce yalvarmaya başladım, lütfen kurtarın beni diye. Hemen hazırladılar beni aldılar ameliyata. Ameliyathaneye girer girmez, anestezist nerde dediğimi hatırlıyorum. Adam geldi, buradayım dedi. Son sözüm “beni hemen bayıltın” oldu.

Nasıl uyandığımı hatırlamıyorum ama yüzümde kocaman bir gülümsemeyle uyandığımı biliyorum. Benden mutlusu mu vardı, hem ağrım gitmiş, hem de mide bulantım kesilmişti.

Odada herkes vardı, Bibi ameliyata değil ama çıkışıma yetişti.

Fakaaaaaaattttt her şey güzel, ama sakın ameliyatlarınızı hafta sonuna denk getirmeyiniz. Çünkü çıkmanız pek mümkün olmuyor. Apandist ameliyatı olup ertesi gün çıkmam gerekirken ben Cuma günü yatıp Pazar akşamı zar zor çıkabildim.

İlk defa 2 gün kızımızdan ayrı kalmış olduk. Hem de daha minicikken. Ama anneanne-babaanne sağ olsun süper baktılar Çiçibon’a. Pazar günü çıkabilirsin dedikleri zaman öyle koşarak geldim ki eve. Girdiğim gibi gidip onu kokladım. İçime çektim mis gibi süt kokusunu.

İlk ayrılığımızdı bu bizim. Onun ruhu bile duymadı. Ama olan bana ve sütüme oldu…

22 Ocak 2013 Salı

Doğum...

Zaman yönetimi konusunda oldukça başarısız biri olduğumu söylememe gerek yok herhalde, siz de farkındasınızdır. Daha sonra blogu boşlamışken, diğer annelerin bloglarını görünce birden özendim. Daha evvel bu blog kesinlikle çocuk-bebek blogu olmayacak dedim ama gün gün yapılanları gelişmeleri izlemek ve bunların bir hatıra olarak kalması çok güzel bir şey.

Lafı uzatmayayım. Kolay bir hamilelik geçirdim. İnsülin kullanmanın dışında her şey iyiydi, ama buradan söyleyebilirim ki kontrol altında tutulan şekerin ne anneye ne de çocuğa bir zararı yok. İnsan evet biraz telaşlanıyor, korkuyor ama görüyorsunuz ki en sonunda sağlıklı bir bebek dünyaya gelmiş 

Doğumumda oldukça kolay oldu, sezaryan ile oldum ameliyatımı. Epidural tercih etmedim çünkü kendime güvenemedim. İyi ki de öyle yapmışım hiç pişman değilim. Beni ameliyathaneye götürüşlerini çok iyi hatırlıyorum. Ameliyat masasın yatışım, anestezistimin hadi vazgeç epidural yapalım sana ısrarları, kendi kendimi zoraki gülmeye zorlamam, en sonunda doktorum Tayfun Osmanağaoğlu’nun içeri girip kendinden emin ses tonuyla ve gözleriyle insanı sakinleştiren ve güven veren “iyi uykular” demesi ile ayıklığım son buldu.

Fakat daha sonra birden ayılmam ve aneztesiztime “durun sakın kesmeyin (kesmeyin dedim ya, bari başlamayın falan deseydim) ben daha uyumadım, hala ayığım” demem doktorun ise bana “oooooo bayıldın, kesildin, bebek çıktı, şimdi uyanıyorsun” demesi tam bombaydı herhalde.

İşin en can acıtan kısmı ise o uyanma süresi O 15 dakikalık süre nasıl geçmek bilmez. Bir yandan dayanılmaz ağrım var (korkmayın sadece 3 dakikacık sürüyor) bir yandan merak içindeyim. Göbek 6 hafta geriden geliyor takıntısı var bende, acaba kaç kilo diye hemşirelere soruyorum ama kimse bilmiyor. Ah o 15 dakika… ahhhhhhh… Ömrümden ömür gitti.

Beni ameliyathaneden odaya çıkartırlarken herkes kapının önünde bekliyordu zaten. Bibi ilk resmi gösterdi. 2,820 gram 50 cm olarak doğmuş bizim ki. Kendisi odaya çıkartılınca hemen getirildi yanıma. Nasıl bir his derseniz anlatamam çok çok garip bir şey. Kucağıma verdiklerinde bu çok küçük nasıl tutacağım dedim kendi kendime ve düşmesin diye sıkı sıkı sarıldım. Cevriye hemşire 3 gün boyunca “fazla sıkmayın” demekten helak oldu.

Aslına bakarsanız, doğumun en güzel zamanları hastanedeki saatler. Hem ufaklık ayılmamış oluyor, devamlı uykuda, hem hemşireler ve doktorlar arasında kendinizi çok rahat ve güvende hissediyorsunuz. Bebişin altı temizleniyor, banyo yaptırılıyor falan… Önünüze yemek geliyor daha ne olsun değil mi? Ama kıymet bilinmiyor işte eve gidelim eve gidelim diye insanın içi içini yiyor ama kocaman bir soru işareti de kafasında insanın. Evde beni neler bekliyor?

Dediğim gibi fazla sıkıntım olmadı doğumla ilgili. Öğlene doğru damardan ağrı kesiciyi çıkarttırdım. Akşamüstü ağrı kesici iğne yapmaya geldiler, istemedim. Hemşire gece yarısı da odama geldi, emin misiniz ağrıyor olması lazım dedi, ama ben gene istemedim ağrı kesici. Böylelikle daha kolay atlatmış oldum o evreyi.

Neyse ki sorunsuz atlattık doğumumuzu. Sarılıkta olmadık şükür. Sütümüz de geldi. Haydi bakalım eve...