22 Ocak 2013 Salı

Doğum...

Zaman yönetimi konusunda oldukça başarısız biri olduğumu söylememe gerek yok herhalde, siz de farkındasınızdır. Daha sonra blogu boşlamışken, diğer annelerin bloglarını görünce birden özendim. Daha evvel bu blog kesinlikle çocuk-bebek blogu olmayacak dedim ama gün gün yapılanları gelişmeleri izlemek ve bunların bir hatıra olarak kalması çok güzel bir şey.

Lafı uzatmayayım. Kolay bir hamilelik geçirdim. İnsülin kullanmanın dışında her şey iyiydi, ama buradan söyleyebilirim ki kontrol altında tutulan şekerin ne anneye ne de çocuğa bir zararı yok. İnsan evet biraz telaşlanıyor, korkuyor ama görüyorsunuz ki en sonunda sağlıklı bir bebek dünyaya gelmiş 

Doğumumda oldukça kolay oldu, sezaryan ile oldum ameliyatımı. Epidural tercih etmedim çünkü kendime güvenemedim. İyi ki de öyle yapmışım hiç pişman değilim. Beni ameliyathaneye götürüşlerini çok iyi hatırlıyorum. Ameliyat masasın yatışım, anestezistimin hadi vazgeç epidural yapalım sana ısrarları, kendi kendimi zoraki gülmeye zorlamam, en sonunda doktorum Tayfun Osmanağaoğlu’nun içeri girip kendinden emin ses tonuyla ve gözleriyle insanı sakinleştiren ve güven veren “iyi uykular” demesi ile ayıklığım son buldu.

Fakat daha sonra birden ayılmam ve aneztesiztime “durun sakın kesmeyin (kesmeyin dedim ya, bari başlamayın falan deseydim) ben daha uyumadım, hala ayığım” demem doktorun ise bana “oooooo bayıldın, kesildin, bebek çıktı, şimdi uyanıyorsun” demesi tam bombaydı herhalde.

İşin en can acıtan kısmı ise o uyanma süresi O 15 dakikalık süre nasıl geçmek bilmez. Bir yandan dayanılmaz ağrım var (korkmayın sadece 3 dakikacık sürüyor) bir yandan merak içindeyim. Göbek 6 hafta geriden geliyor takıntısı var bende, acaba kaç kilo diye hemşirelere soruyorum ama kimse bilmiyor. Ah o 15 dakika… ahhhhhhh… Ömrümden ömür gitti.

Beni ameliyathaneden odaya çıkartırlarken herkes kapının önünde bekliyordu zaten. Bibi ilk resmi gösterdi. 2,820 gram 50 cm olarak doğmuş bizim ki. Kendisi odaya çıkartılınca hemen getirildi yanıma. Nasıl bir his derseniz anlatamam çok çok garip bir şey. Kucağıma verdiklerinde bu çok küçük nasıl tutacağım dedim kendi kendime ve düşmesin diye sıkı sıkı sarıldım. Cevriye hemşire 3 gün boyunca “fazla sıkmayın” demekten helak oldu.

Aslına bakarsanız, doğumun en güzel zamanları hastanedeki saatler. Hem ufaklık ayılmamış oluyor, devamlı uykuda, hem hemşireler ve doktorlar arasında kendinizi çok rahat ve güvende hissediyorsunuz. Bebişin altı temizleniyor, banyo yaptırılıyor falan… Önünüze yemek geliyor daha ne olsun değil mi? Ama kıymet bilinmiyor işte eve gidelim eve gidelim diye insanın içi içini yiyor ama kocaman bir soru işareti de kafasında insanın. Evde beni neler bekliyor?

Dediğim gibi fazla sıkıntım olmadı doğumla ilgili. Öğlene doğru damardan ağrı kesiciyi çıkarttırdım. Akşamüstü ağrı kesici iğne yapmaya geldiler, istemedim. Hemşire gece yarısı da odama geldi, emin misiniz ağrıyor olması lazım dedi, ama ben gene istemedim ağrı kesici. Böylelikle daha kolay atlatmış oldum o evreyi.

Neyse ki sorunsuz atlattık doğumumuzu. Sarılıkta olmadık şükür. Sütümüz de geldi. Haydi bakalım eve...

Hiç yorum yok: